Bir Mektubunuz Var!
Evdesin ve sıkıntıdan patlıyorsun. Yapabildiğin tüm aktiviteleri yaptın; bilgisayar oyunları oynadın, gitar çaldın, ders yaptın, duş aldın hatta sabah sporu denilen o kötü şeyi de yaptın. Ama yinede sıkıntıdan patlıyorsun. İçinden bir ses '' Kalk şu bilgisayarın başından, dışarı çık biraz nefes al!'' diyor ama yapamıyorsun. Çünkü hastasın, halsiz, kırgın ve selpak mendilinin 1 metre uzağına gidemeyecek kadar sümüklüsün...

Sabah kalkınca ilk halsizlik alıyor eline, kalkmak istiyorsun yok biraz daha yat dercesine kafan kalkmıyor, en sonunda ona yenilip öğlen 1-2 gibi kalkıyorsun. Sanma ki seni kaldıran şey halsizliğe karşı verdiğin mücadelenin sonunda kazandığın zafer. Kalkıyorsun çünkü açlık başlıyor. 12 saattir öle bir boy yatakta, üstünde battaniye ile ağzına bi' şey girmemiş yatıyorsun.

Kalktığında annene gidip '' Kahvaltıyı hazırlayalım.'' diyorsun ama o da ne annen senden daha fena. O hala halsizliğe karşı verdiği savaşta açlığı yardıma koşmamış bir şekilde hemde koltukta kıvrılmış, yatıyor. Gidip kendine şu mısır gevreği denilen saçmalıktan hazırlıyorsun. Oldun olası sevmezdin mısır gevreğini...

3 gibi annen kalkıyor, sen ise o saate kadar zamanını öldürmek için elindeki bütün bilgisayar oyunları kuruyor-oynuyor-siliyorsun.

Arada canın sıkılıp gitarını tıngırdatmaya başlıyorsun ki annen ''Yeter artık bi tek sen mi hastasın!'' diyerek çıkışıyor.Sen de haliyle yine bilgisayar oyunlarına geri dönüyorsun.

Bi ara selpak mendilin bitermiş gibi oluyor. Ama imdadına tuvalet kağıdı yetişiyor(!).

Akşam teyzen ile kuzenin geçmiş olsuna geliyor. Kuzenin sana cüzzamlı muamelesi yapıp 2 metreden fazla yaklaşmıyor. Ağzında beyaz, iğrenç bi korumalık (adı her neyse) , iki de bir eline döktüğü antibakteriyel jel... Yine de onunla monopoly oynuyorsun. 2 metreden uzak 30 santimden yakın yaşanıyor herşey sizin evde. Tokalaşmalar, muhabbetler, gecmiş olsun diyen insaların sana alıcı gözüyle bakması...Hemen hepsi işte bu aralıkta.

Evet bu hafta hastayım. Ama hayır yukarıdaki hikaye bana ait deil; can sıkıntısından olayları abarttığım ve bazılarını kurguladığım türden bi hikaye. Aslında bir mektup; kendime, kendi içimden yazdığım gerçekten de birkaç ders bile alldığım bir mektup...
Geri Dönüş
  • Çok uzun süredir yazmıyorum.Bu yüzden öle giriş gelişme yapmaktansa söylemek istediklerimi maddeler haline getirdim.
  • Bi kaç gün öncesine kadar yazmama kararını blogumu 6 kişilik bi' grubun takip etmesi(az anlamında), sınavlar, gerçekten bu işte başarılı olabilcek miyim? sorusu gibi nedenler yüzünden aldığımı düşünüyorum yanılmışım:D.Asıl nedenler; yazmaktan korkmam, eleştirilere endişelenmem gibi şeyler olduğunu dün gece 01:00 - 02:30 arası yatağımda farkettim.
  • Bu arada ilk olayım 3 sene boyunca sözlülerime 80-70 arası veren, kompozisyonlarımı beğenmeyen '' sen yazmasanda olur berkk!'' diyen orta okul Türkçe hocamla durakta karşılaşmam ve onun bana ''Sen aslında iyi komposizyon yazardın, seni körüklemek için verdim ben o notları(!)'' demesi ve benim 7. sınıfta hepsi beş olan karnemde bir mor gül gibi duran 4 - Türkçe'm!
  • Aynı gün Ezgi ile 8 (eski araba), 8 (yeni araba) , 209 (yeni araba) numaralı otobüslere sırasıyla binip-inerek okula gidişimiz.Burdaki amaç okuldan en çok kaç kişiye günaydın diyebileceğimizi ölçmek(?).
  • Olaylı stüdyomuz var tabi bide bundan 2 hafta önce solist ve piyanist iki kız bulmamaız ve onların bizi (özellikle beni) çalıştık diye kekleyip prova sırasında hiç bişey bilmiyoruz demeleri ve bosa giden 3 TL sonunda kokoreçinin 3.5 TL ye verdiği kokoreçi mideye indirip sakinleşmek(öğrenci indirimi yaptı. o da sağolsun.)...
  • Olayları özet geçiyorum diye okumayı bırakmadıysanız devam ediorum=D (yazacak madde bulamamak)
  • İnsanların Media Markt mağazasında sabahlamalarını duyup akşam mağazaya gidip gayet rahatça içeri girip son telefonu satın almak(şans bu olsa gerek)..Allahtan sabah gitmememişim yoksa halim nicedir...
  • Şu aralar Teoman dinliyorum. Adamın sözleri hoşuma gidiyor, Bülent Ortaçgilden falan bahsetmesini seviyorum ayrıca biraz cinsel içerikte hiç fena kaçmıyor yani...
  • Maymun iştahım gene açıldı. Her gördüğüm şeyin üzerine atlamAk istiyorum; en son atladığım şey ise okulun veb sitesine yardım etmek halbuki bu konuda hiç bi bok bilmiyorum...
  • Sınavlar, sınavlar, sınavlar... Bu metni bile yazarken önümdeki Din Kültürü notlarına göz atmadan edemiyorum.'' Çok takıyorsun ondan streslisin'' dedi annem bugün...
  • Bugün, iki arkadaşım otobüs duragında soğuktan titreyerek beklerken gördüm. Gittik yanlarına '' Napıyorsunuz bu havada'' dedik. İçlerinden bi tanesi ''Bak napıyorum '' dedi ve açtı Billie Jean'ı , yoldan gecen arabalara moonwalk, twist bv. dans figürlerini segilemeye başladı. Hatta bi kamyoncu amca olan biteni anlamayıp korna çaldı(!). Bu olay duraktaki yaşlı teyzenin 'bu işte para yok olum bak ne güzel okulda okuyorsun, biraz çalış da adam ol!'' demesiyle sona erdi.
  • Bu yazıyı yazmamı sağlayan daha doğrusu korkularımla yüzleşip, onların üstüne gitmemi sağlayan ( ilk kıvılcımı attı aslında)hbba'ya teşşekürler...
Batak Yenilgisi
Geçen cumartesi 5 arkadaş bahçeye mangal yapmaya gittik. Aslında bahçeye gitmenin amacı; sıkıntılı ilk haftanın yorgunluğu üzerimizden atmak, 8 ders görmenin sinirini azaltmak ve toplu bi aktivite yapmaktı..Burkican, Yetkin, Özgün, Mami ve ben...
İnternet cafenin(bilcom) orda buluşuldu. Burkican ilk geldi.Selamlaşırken bile yüzüne değil o garip bilekliğine baktımi (parlak , siyah ve stili olmayan tasmaya benzer plastikti bileklik...). Grup bir araya geldikten sonra tavuk yapılacağı konusunda anlaşıldı (Çünkü 1,5 kilo et 42 TL!).
Malzemeleri alırken mami üstüne düşeni yaptı ve tansaştaki yoğurdu döktü. Bu olay hızla örtbas edip oradan uzaklaştık hatta adığımız yoğurdu bile yerine koyduk. Yani biz hiç oraya girmeik bile(!)... Geçen seferki kola sıkınıtsı yaşanmasın diye bu sefer kolayı bol bol aldık.''Herşey tamamsa,'' dedi yetkin ''hadi gidelim yahu karnım acıktı!''.
Yukarıdaki yazıyı bir ilkokul metni gibi yazdığıma karar vererekten yazıma söle devam edicem galiba:
Yola düştük. Güneş tepemizden tepemizden vururkene benim ya da hepimizin tek düşüncesi kolanın soğumasıydı. Tavuklar bozulabilirdi. Çünkü her ihtimalle karşı patates, cips gibi bozulmayan yiyeceklerden de almıştık.Ama kola..O içmeye kıyamadığımız, can skıntısından hepsini bitirdiğimiz, uğruna yok abi ben tokum bi bardak kola içip kalkıyım dediğimiz kola.
Bu yazıyı kolanın güzel olduğunu belirtmek için yazdım.Çünkü artık kola içemeyeceeğim. KBB doktoru kola artık yok, onunn yüzünden yemek borun tahriş olmuş! diye kızdı.Elveda kolaKendine iyi bak! Seni bu kadar çok seven Berk'e de bi şeyler yollarsın artık (FABRİKAYA SESLENİŞ!). Ev ,araba vb...
Neyse mami tavukları ben pişirirm dedi.Tavuklar, haliyle onu oldu yani pişirme işlemi.Bzide benim evden gizlice getirdiğim iskambil kağıtlarıyla batak oynamaya başladık. Mami tavuk işini bi kenara bıraktı ve dörtlü oluştu: ben , mami , özgün, yetkin..Oyunun başından itibaren yetkinin ipnelikleriyle (HİLE YAPTI DA ) uğraşsakta biraz sıkıcı geçti.Ne zaman ben yenmeye başlayıp,maminin yerine burki gecince işte o zmaan dünyalar benim oldu. Batak oynamayı bilmeyenler için kısaca anlatıorum. onların baştaki puanı (onlardan kasıt mami ile burki) 64 iken benm puanım 6 idi. Ama sağolasın burkicanımla beraber bana bi hal geldi ve punaımı 106 yaptım! Son elde burkinin eksilere düştü ve batak oyunu , maminin burkiye olanca küfrü etmesiyle son buldu.
Zaten son partta pişen iki tavuğun yere düşmesi ve onların yenilmesi, cacığın üstünde tm halinde yüzen salat kıtaları ve zeytinyağ denizleri, tabiki de ekmeğe ve COLA'ya olan talep bu bahçe işinin harika olmasına yardım etti.Giderken de dönüştede yürüdük(bu cümle bir dipnottur.).
Junior Zek'in Yaptıkları
Bugünkü olay biraz kısa,komik ya da acıklı bi öykü de değil. Sadece başımdan geçen garip bi' hikaye olduğundan anlatmaya ihtiyacı hissettim.
İlk geometri dersimiz, Ruşen Hoca'yla başladı.Biz onu çok sevdiğimiz Bir matematik öğretmeninin çırağı olarak görürüz. Coğu hareketini, konuşmalarındaki vurgularını ustasından almış gibi.. Zaten ders çıkışı hocaya 'Junior Zek' damgasını da vurduk.
Hoca derse girdi.Selamlaşmalar falan derken 10- 15 dakika sonra kendimizi nokta, uzay, doğru gibi terimleri içeren soruları çözerken bulduk. Tabi çoğu matematik hocasının (geometride dahil) taktiği budur diye hiç kimse sızlanmadı, öfkelenip hocaya küfretmedi.
2. derste oratalarına kadar böle geçti; hoca bi' açıklama yapıyor üzerine bir soru soruyor, sınıfça çözemiyoruz, ardından hoca büyük bir sabırla soruyu anlatıyor. Ta ki O muhmeteşem soru üzerinde 25 dk kaybedinceye kadar...
Soru veya Örnek (Hangisini beğeniyorsan) :
6 farklı düzlemin ara kesiti en çok kaç doğru oluşturur?
Yukardaki soruyu gören herhangi bir lise öğrencisi bu soruda bi' şey mi canım! demesi gerekir(!). Yani en azından Ruşen Hoca'ya göre öyleydi. Peki öyleyse sırf bize anlatmak için 25 dakika niye uğraştı? ve sorunun cevabını 1 olduğuna eminken neden arkalardan gelen bi' sese inanmıştı?
Son cevabı verinceye kadar bu konu hakkında iki teorim vardı; birincisi o da bu soruyu bizimle beraber çözdü ve her insan gibi yanıldı.İkincisi de bu soruyu diğer sorular gibi bz yanlış çözdük, o doğru yaptı.
Ama o adam arkadan gelen sese inanarak evet cevap: 15 arkadaşlar dediğinden sonra tam birtinci teorimin doğruluğuna sevinmişken şunuda ekledi: Aslında bu soruyu ben sizin kafanızı karıştırmak için sordum. Burdaki bilgide hiç bi zaman işinize yaramıcak. Bu konu ders konusuda değil zaten(!).
Şok oldum.Zek'in bile böle bi şey yapabileceğini zannetmiyorum.Ama kalakalmıştım. Hayır soruyu çözmek için fazla uğraşmadım(aslında hiç uğraşmadım), hatta soruyla ilgilenmek yerine hocanın anlatış biçimleriyle ilgileniyordum. Beni şaşırtan şey hocanın böyle bi' soğuk şaka için (Soğuk şakadan başka bi şey olamazdı.) 25 dakikasını ayırmasıydı. Yani 25 kişi 25 dakikasını bunu hiç önemi olmayan konu için kafa yormuştu.Bir arkadaşımda bu soruyu çözemediğinden sinirlenmişti.
Bugünkü en acaip, en gaipten olayım bu hepinize bol geometri dolu haftalar dilerim. Yapabilceğiniz en iyi şeyin bu yazıyı okuduktan sonra Back in Black - AC/DC dinlemenizi tavsiye derim.(Herhangi bi' espirisi yok, sadece ben öle yaptım o kadar:D)
Düğün


Dün akşam düğündeydik.Hani öle meydan düğünü gibi değildi ama düğündü işte.Geliniyle, damadıyla, kaynanalarıyla...Kır düğünü yapmışlar. Öle çok bi şey değil kır düğünü yapmak.3-4 bine halledilebiliyor(muş). Düğün yerini de fazla gözünmüzde büyütmeyelim. Mandalin bahçesini almışlar, ağaçlarını sökmüşler bide sahne yapmışlar şöle 50-60 kişilik o kadar. Bi ara anneanneme bizde bu işe girelim 7 dönüm bahceyi geceliği 6-7 binden kiralarız demiştim.Ama o beni paragöz biri sandı; tersledmişti...

Annem her zaman düğünlere 8 - 8 bucuk gibi gidilmesinden yanadır. Benim sünnetime bile 8 de gitmiştik(İçerde bizden önce gelenleri görünce aa gec mi kaldık?? diye babama sormuş). Dün akşamda öle oldu 8 de gittik. Bizim aile; anne, baba ve cocuk(lar) tan olusan bi' aile değil. Tabiri caizse biz bir sülaleyiz.7 kardeş, herbirinde 4-5 cocuk, ve sayamayacağım kadar torun... İşte bu yüzden düğünde ev sahibi sayıldıgımız için erken gitmek gerekiyormuş. Yani en azından anneannem annemi geç geldik diye haşlarken öyle söyledi.

Gecmek bilmeyen tam 4 saat boyunca hiç tanımadığım insanlarla konuştum, el şıkıştım, şakalaştım. Zaten tanımam gerekmiyordu.O anki vaktimi öldürsünler yeter.

Düğünlerde en cok sevdiğim sey takı merasimi..Yanlış anlamayın parayı sevdiğimden değil (parayı seviyorum ama) o anki sessizlik, herkesin pürdikkat kim ne takmış izlemesi...İşte bunu seviyorum. Karşılıklı göbek atanların o anki birbirne olan ciddiyetleri(sıra yüzünden...)...

Sonra kola-pasta menüsü çıktı tabi bazı erkekler bu menüyü beğenmediklerinden biz gencelere karsıdaki bakkladan ya da oradaki büfeden içki aldırdı.(Bu iş hoşuma gitmez aslında ama işin sonunda para üstünün bir kısmını almak gibi önemli bi olay var.)

Düğün bitişinde benim bildiğim herkes evine gider. Gelinle damat da o meşhur gerdek gecesini yaşar.Ama öle olmadı;damat gaza gelip sülalenin gençlerini evine davet etti.Gittik.Rakı,kavun, peynir...Herkes yedi-içti.Damatın bide ikizi var.İkizi tabi herkesten çok içti. Onu evine götürmek işinen zorlu kısmıydı herhalde.Ama biz erken ayrıldık evlerinden.Deminki cümleyi de tahminen yazıyorum.

İşte böleydi dün akşamki düğün; güzel, kalabalık ve 9/8lik sarkıyla (roman havası) doluydu.Ben oynadım mı?Hayır. Çünkü o anda bateri hakkında DYO Ege Bölge Müdürüne bi kaç şey anlatıyordum:D
Dünü Anlatmak
Blogu olsuturduktan sonra direk dünkü olayları anlatamaya geçmek biraz sıkıcı olsada yapabilceğim başka bi şey olmadığı için anlatmak zorundayım. Lan olum blogu bugün actın dününü niye anlattacan bu günlük değil mi ? diye bagıranlara sesleniorum: Bugün sadece evde bilgisayarın basında oturdum!
Dün sabah erken kalktım, kaldırıldım.Okula gitcekmişim.Ne kadar ben pazartesi okula başlıcam desem de annemin basımdan gitmesini saglayamamanın üzüntüsüyle giyindim. Her zamanki gibi babamı uyandırarak kravatımı baglattım. Babam bunu görev olarak benimsemiş ki hiç itiraz etmeden sabahın köründe kalkar kravatımı baglar sonra tekrar yatar. Bazen bu bağlama işinden bıktıgı belirtmek için eşşeoğlu eşşek sen ne zaman öğrencen su işi diye yakınır. Bi keresinde bana bağlamayı bile ögretmişti...
Okula gitmek benim için artık tuvalette gitmek gibi bi şey olmuştu. Hani tuvalete gidene kadar sıkıntılı, ağrılı, belkide acılı bi yolsan gecersin, ama sonra hersey cok güzel görünür sana sabunluk, havlular falan...Cennetymişsin gibi.Güzel yer okul.Hem arkadaşlarını görüyosun hem zaman geciriyosun.
Okuladan eve dönüş genelde taş ocaklarında calısan işcilerin eve dönüşü gibi olur ( annemin yorumlarından cıkartılmışır.).Bitkin, yorgun, neşeli ve geveze öğrenci toplulukları otobüslerdeki yerlerini alır ve ayakta (ama bu ayaktayı yanlış anlamayın. Cünü bi keresinde bombos otobüste ayakta giden arkadaşlarımızda oldu. Bu bizim yaşam tarzımız gibi oturcak yer olsa da ayakta gitmek.) evlerine dönüş yolculuğuna başlarlar.
Aslında hikaye burdan sonra cok acaip bi hal alıyo ama ben yazmaktan sıkıldım.Zaten Türkçe öğretmenimin 7. sınıfta bana dediği gibi; sonuca kadar tamam ama bi türlü hikayelerini bitiremiyorsun. 50 puandan 35! İşte böle...
Bu arada Bu blogu acarken bana yardımcı olan burkaya teşekkürler. Bu fikri veren hbba da sağolsun. Blog yazmak beni hakketten rahatlattı.Yarın Görüşürüz:P